Büyülü gerçekliğin edebi eserleri ve yazarları dünyayı daha detaylı ve özgün bir şekilde, doğaüstü veya büyülü olaylarla aslında gerçekçi olacak öykülerini kusursuzca tasvir ederler. Bu türün en önemli özelliği karakterlerin doğaüstü olayları olağandışı ve sıra dışı algılamadıkları, onların herhangi bir büyülenme ya da korkuya kapılmış bir vaziyetle davranmamaları, serinkanlılıkla olaylara ve durumlara tanık olmalarıdır.
Büyülü Gerçekçilik Nedir?
Büyülü gerçekçiliği dünya çapında bilinirliğe ve ilgiye kavuşturmada en büyük rol, Kolombiyalı roman yazarı Gabriel Garcia Marquez´dir. Marquez,bir yazar olarak en önemli görevinin olağandışı görünenden gerçek görüneni ayıran sınırları yok etmek olduğunu söyler. Yüzyıllık Yalnızlık, Kolera Günlerinde Aşk gibi eserlerinde çoğunlukla doğaüstü olayları karakterlerin günlük hayatlarına ustaca karıştıran örnekler sunar. Hayali bir dünya algısı oluşturan ve yerel, folklorik unsurları en iyi haliyle sergiler. Latin Amerika da büyülü gerçekçiliğin diğer öne çıkan isimleri ise J.L.Borgeśin kısa hikayeleri, Isabel Alande’nin Ruhlar Evi, Jorge Amado’nun Azizler Savaşı, Haruki Murakami’nin Zemberek Kuşunun Güncesi, Jose Saramago’nun Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş, Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm kitapları gösterilebilir.
Edebiyattan hariç resim ve fotoğraf sanatında da büyülü gerçekçilik artık kendini gösterir. Fransız fotoğrafçı L. Chehere reklam alanında kullandığı Uçan Evler serisini büyülü gerçekçilik akımından esinlenerek oluşturmuştur. Sinema alanında ise alman yönetmen Tom Twyker´in ”Run Lola Run” filminde gerçek dünyayla hayali bir evren arasında oluşturulan bir hikayeyi büyülü gerçekçilik akımında bizlere gösterir.